Subscribe to Read

Sign up today to enjoy a complimentary trial and begin exploring the world of books! You have the freedom to cancel at your convenience.

Veyl


Title Veyl
Writer Öznur Yıldırım
Date 2024-10-17 01:29:57
Type pdf epub mobi doc fb2 audiobook kindle djvu ibooks
Link Listen Read

Desciption

Tanrı, şeytanın inini cennete sakladı.Kahverengi gözleri bana kabuk bağlamış yaraları anımsatan küçük bir kız çocuğu tanıdım. Onu parçaladım, mahvettim, yok ettim. Onu korudum, kurtardım, var ettim. Zihnimi durduramadım. Bir rüzgâr esti ve tavandaki lamba uğursuz bir ses çıkararak yavaşça sallandı. Gökyüzümü kara bulutlar kapladı, yağmur yağdı. Terk edilmiş bir kasabada geceler kimsesizdi, güneş yok oldu, ay sabah olunca doğdu. Boş bir arazide bir yel değirmeni döndü, döndü, döndü… Sonra sana bir masal anlattım. Ve seni ölüm uykusuna yatırdım.


Review

Bir duyguyu yirmi cümleyle anlatmak mı marifettir yoksa on cümleyle mi? Uzun yazmak güzel yazmak mıdır yoksa tekrara düşmek mi?Sorular, sorular...Kitabı çıktığının ikinci günü gittim aldım ve gecesinde de hemen başladım. Bu sabahta bitirdim. Ne hissediyorum? Hayal kırıklığı... Hissettiğim şey tam olarak bu. Öncelikle elimizde yeni ne var? Wattpad'teki bölümlerin dışında? Bir prolog bir epilog, bir de rüya. Yani bir buçuk bölüm. En büyük hayal kırıklığım buydu zaten. Tamam, kız uzun yazıyor, beş altı bölüm eklemesi zaten olanaksızdı ama bilemiyorum Altan. Daha kitabı almadan hemen arkasını çevirip sonuna baktım, al işte, bir hayal kırıklığı daha. Fakat bunun dışında düzenlemelere gidilmiş. Kitabı ilk kez okuyacaklar için bu bir fark oluşturmasa da, wattpad'teki halini okumuş okuyucuların fark edeceği ciddi düzenlemeler.... Mantık hataları giderilmiş, boşluklar doldurulmuş, alıştığımız cümlelerin yeri ve zamanı değiştirilmiş, artık elimizde Ediz Çağıran'la ilgili torbayı dolduran birkaç küçük bilgi 'bile' var. Onu birazda olsa tanıma imkanı sunulmuş ve eskisine nazaran daha sert, daha tahammülsüz bir adam olmuş. Daha çabuk parlayan, daha gözü kara bir adam...Öznur Yıldırım ilk kitaba ne kadar dokunmamışsa, bu kitaba da o kadar dokunmuş.Her şeye sırayla değineceğim. Öncelikle yazımdan başlayayım. Öznur'un ağdalı dili malesef beni çeken bir şey değil. Bazen çok boğucu, bazen çok 'yazılmak için yazılmış' cümleler var. Wattpad'te okurken de bu cümleleri atlardım, şimdi ki halinde de atlayarak okudum. Bu iyi bir şey mi? Tabii ki değil. Kitabın ruhunu tam olarak yakalamama imkan vermiyor ama beni de bunaltıyor. Seven illaki vardır fakat ben sevmedim, sevmeyeceğim. Bunun yanı sıra öyle cümleler de var ki, hani bam teline dokunuyor derler ya, aynen öyle. Tam yerinde, tam dokunan cümleler. İşte bu da balans görevi görmüş. Yani beni bir yerde koparan cümleler, bir yerde yakaladı. Belki biraz törpülese, benzetmeleri azaltıp daha gerçekçi yazsa benim için çok daha iyi olur ama onun tercihi.Ciddi düzeltmelere gidilmiş dedim, bunlar ne? İlk kez okuyacakların fark etmeyeceği ama önceki okurların fark edeceği, sonradan eklenen paragraflar. Ediz'in söylediği cümlelerin yeri değiştirilip, sahneler eklenmiş. Uygar ve Gece'ye karşı çok daha temkinli bir ruh haline girmiş. Öncekine kıyasla fevri davranmayacağını söyleyip fevri davranan bir adama dönüşmüş. Karakterindeki keskinlik ivme kazanmış. Öznur'un güncel yaşı, kurguya mantık katmış. Peki mantık ne? İlk kitabın 600 sayfasını bitirdiğimizde elimizde ne vardı? Doğa'nın hissettiklerinden ve üzüntüsünden başka? Hiçbir şey. Koca bir hiç. Başlangıçta Ediz hakkında ne biliyorsak, kitabın sonunda da o kadar şey biliyorduk. Veyl'le birlikte bu kırılmış, artık bizi içeri davet eden bir kapı var. Ediz'in karanlık dünyasının aralanan minicik kapısından bir ışık süzüyor. Wattpad'teki halinde yine, Ediz hakkında pek bir bilgi sahibi olamıyorduk ama bu kitapla birlikte elimizde 'ağzımıza bal çalan' birkaç küçük şey var.Sonradan eklenen cümleler ve kelime tekrarları beni sıktı. Özellikle, Tanrı şeytanın inini cennete sakladı, yerli yersiz çok kullanılmıştı. Cümle güzel, evet, ama bu demek değil ki sürekli kullanılıp sakız edilsin. Özellikle ilk kez söylendiği yerde çok sırıtmıştı. Gerçekçi değildi ve sonradan eklenildiği çok barizdi. Belki başka bir yerde kullanılsa daha gerçekçi olabilirdi. Tekrarlana tekrarlana anlamını yitirmiş, güzelliğini kaybetmişti.Karakterlere gelecek olursam, Uygar ve Gece ilk baştan beri beni yakalayan karakterler olmadı. Hep çok pasif, hep çok geri planda kalmışlardı. Onları tanımamıza izin verilmediği için arkadaşlıklarının sıcaklığını hiç hissedemedim. Uygar ve Gece'nin gerçekten Ediz'in yanında olduklarını hissedemeyip, içten içe onun kuyusunu kazdıklarını sezdim. Hatta bu kitapta bunun Ediz tarafından da fark edildiğini gördüm. Bana zorlama geldiler. Özellikle Gece çok sevimsiz, çok bencil bir karakter. Uygar daha ılımlı olsa da, sevilesi değiller. Buzlu bir camın ardından görünen iki silüet gibiler. Onlardan çıkacak şeyi merakla bekliyorum ve bence kesinlikle bir şeyler çıkacak.Doğa...Bu kız on sekiz yaşında. Ergenlik döneminde. Çok ciddi bir psikolojik şiddete maruz kalmış. Hem önceki yaşantısında hemde Ediz'le yaşadığı süre boyunca. Yani, vermesi gereken tepkileri vermeyip, vermemesi gereken tepkileri veren biri. Ediz ne kadar dengesiz biriyse, Doğa'da o kadar dengesiz. İlk kitapta çok kızdığım yerler vardı mesela. Okurken beni çıldırtan ama Doğa'nın fazla hafif tepkilerle geçiştirdiği kısımlar. Bu kitapta biraz dişlenmiş, ağzındaki ve düşüncelerindeki filtreyi kırmış. Kırılan kanatlarını onarma peşinde değil, onları koparıp atma peşinde çünkü bir çeşit öğrenilmiş çaresizlik yaşıyor. Babasında yaşadığı güvensizliğin onu hayatı boyunca takip edeceğini hissediyor. Yaşadığı şeyler kolay değil. Çok dövünüyor, çok yoruldum kaldıramıyorum, diyor fakat bunu değiştirmek için hiçbir şey yapmıyor. Doğa neredeyse hiç başını kaldırıp meydan okumuyor. Öylece duruyor. Kızın bir limana ihtiyacı var ve o limanı en yakınında, ona psikolojik ve fiziksel şiddet uygulamaktan çekinmeyen bir adamda, Ediz'de arıyor. Bunu genç bir kadın olarak kabul edebilir miyim, tabii ki hayır. Fakat Doğa'nın içinde bulunduğu psikoloji çok hastalıklı. Bu sebeple Ediz'e yaklaşımını anlayabiliyorum. Ediz'den gerçekten ayrılırsa nasıl bir ruh halinde olacağını tahmin etmek güç değil. Ediz... Ediz Çağıran çok yalnız bir adam. Gerçekten. Çok, çok yalnız. Doğduğu günden beri kendini suçlayan ve bu suçla içten içe kendini yiyip bitiren bir adam. Ediz'in ona zarar vermesi için kimseye ihtiyacı yok. O zaten gereken zararı kendine fazlasıyla veriyor. Onu anlıyorum ama yaptıklarını da sineye çekemiyorum. Sebep ne olursa olsun Doğa'ya yaklaşımını doğru bulmuyorum. Hatta yalanı öğrendikten sonra, ona olan davranışlarının tutarsızlığını da kabul edemiyorum. İçindeki çatışmayı çözmediği sürece bok gibi davranmaktan çekinmeyecek ve çözse bile bunu sürdürebilecek biri. Ediz, iyi olmayı beceremeyen bir adam. İçinde bir ışık, küçücük bir zerre var ama onu itinayla karartma peşinde. Bir şeyleri yediremiyor ve Doğa'nın aksine bunu içine atıp boğmaya, yok etmeye çalışıyor. Bu uzun vadede ona zarar verecek ve bunun farkında değil. İlk kitapta bu kadar batmış durumda değildi ama bu kitapta çamura gömülmüş halde. Ediz çırpınıyor, Ediz boğuluyor ve bunu yalnızca kendine de yapmıyor. Peşinde Doğa'yı da sürüklüyor. Veyl'de daha sert bir adam görüyoruz. Daha ipi koparmaya müsait bir adam. Onu tutan halatların çoğu kopmuş ve yalnızca bir iki tanesine tutunarak aklını korumaya çalışan biri var karşımızda. Tüm ipler koptuğunda yapacaklarından ve yapabileceklerinden ürkmüyor değilim.Bunun yanı sıra dinamik bir karakter. Yabancı bu kadar popülerse bunun sebebi Ediz. Çok canlı bir kişiliği var. Ne zaman, neye, nasıl, ne şekilde tepki vereceğini kestiremiyorsunuz ve bu sizi heyecanlandıran yegane detay. Yabancı'yı ayakta tutuyor. Yabancı bir binaysa, Ediz binanın kirişleri, kolonları... Tahmin edilmesi güç bir karakteri olduğu için hikayede ki gizem hiç bozulmuyor.Doğa'yla aralarındaki ilişki çok berbat. Sürekli tartışıp birbirlerini paramparça ediyorlar ve günün sonunda yaraları sarmak için kendilerini birbirlerinin kollarında buluyorlar. Çok yıpratıcı ve hiç gerçekçi değil. Ediz bir görünüp bir kaybolan güneş gibi. Doğa'ya verdiği zararın farkında fakat bunu engellemiyor. Engellemeye çalışmıyor, belki de engelleyecek gücü bulamıyor. 'Küçük kızını' kırdıkça kırıldığının farkında ve dibe batıp ne olacaklarını görmek istiyor. Kafasının içi sapkın düşüncelerle dolu. Kelimenin tam anlamıyla dayanılmaz bir adam. Mazoşist. Ne yaparsa yapsın, sebep ne olursa olsun sevilesi biri değil ve bunu da biliyor. Bildiği içinde böyle leş bir karakteri var. Doğa'nın başına maşallah gelmeyen kalmıyor, ya Ediz ya da bir başkası kıza zarar verip duruyor peki Ediz ne yapıyor? Sana benden başkası zarar veremez, deyip gelen geçenin kızı dağıtmasını izliyor. Sonra da sanki çok önemliymiş gibi bunu düzeltmek için ortalığı kırıp döküyor. Ediz bir şeyleri bozduktan sonra onaran biri. Kendi ağzıyla da söylüyor zaten. Ama bu uzun vadede gerçekten yıpratıcı bir şey. Doğa tüm bunlar bittiğinde darmaduman olacak. Ediz'de öyle. Gelelim kurguya. (Tabii öyle bir şey varsa?!)Okurken beni hep rahatsız eden bir şey vardı. Tarih ve zaman çok sallantı da. Mesela aynı gece içinde bir sürü şey oluyor ve zaman algısı ister istemez dağılıyor. Hiç durmadan bir yerlere gidip kavga ediyorlar, bir yerlere gidip ortalığın dağılmasını izliyorlar. Oturup yemek yemek, insani birkaç şeyi yapmak okurken çok gerçekdışı geliyor. Doğru düzgün oturup ne yemek yiyorlar ne de o yataktan çıkabiliyorlar. Banyo ve araba, ev üçlüsünden bir türlü kurtulamıyoruz. Sürekli yer ve mekan değişiyor. Bir sorun mu var? Uyku. Sorun mu var? Banyo. Sorun mu var? Beni sinirlendirme Doğa. 600 sayfa okuyoruz ama bu 600 sayfanın bize verdiği çok az şey var. Paragraflar dolusu Doğa'nın iç dünyasını, Ediz'in yeşil gözlü güzel katil olmasını okuyoruz. Bu kız oturup yemek yemiyor, doğru düzgün dışarı çıkmıyor. Kukla gibi, Ediz nereye çekerse oraya gidiyor. Haliyle gerçekliğini de kaybediyor. Normal bir insan bu tempoya dayanamaz. Karakteri 'güçlü' gösterme çabasını anlıyorum ama bu gerçekçi değil. Komik. Adamın kafasında şişe kırılıyor ama o hayatına kaldığı yerden devam ediyor. Yapma ama. Türü ne bu kitabın? Psikoloji mi, aşk mı, gerilim mi, aksiyon mu, ne? Çok fantastik şeyler bunlar. Kafanda şişe kırılacak, elini arabanın camına vurup camı patlatacaksın ve hooop çok iyisin, çok güçlüsün. Bırak şimdi. Ufak ufak detaylar ama çöp gibi göze batıyorlar. Mesela hala, HALA, Ediz Bilkent'te öğrenci mi yoksa avukat mı, tüm bunlar bittiğinde Bilkent'e mi dönecek yoksa avukatlık mı yapacak belli değil. Ediz okulu bitirip avukat olduysa Bilkent'e niye dönsün? Bunlar devamlı tekrarlanan ve göz ardı edilen hatalardı, ilk kitapta çok daha belirgindi ve Veyl'de de bir kaç yerde vardı. Şu iki hafta ve bir yıl konusu yine gündemdeydi. Gece, Doğa'ya Ediz'le tanışmalarını anlatırken arada geçen konuşmada yine o iki haftalık süreçten bahsediyordu. Ben mi yanlış hatırlıyorum yoksa Doğa, kitapçının camı patladıktan kısa süre sonra kaçırılmamış mıydı? Eğer öyleyse bu durumda yine Ediz'in babası öldükten iki hafta sonra Doğa'yı kaçırmış olması gerekiyor? Yani o bir yıllık süreç yok ortada. Acı çok taze. Yanılıyor muyum?Öznur Yıldırım, wattpad'te yayınladığı Kafes'i silip onun yerine Güneşin Cesedini eklemiş. Bu iyi mi kötü mü olmuş, üçüncü kitapta göreceğiz ama Kafes'i okurken de Güneşin Cesedini okurken de hissettiğim şey aynıydı. Sanki yazar kendini vererek yazmamıştı. Bir şeyler eksikti. İçine giremiyordum. Yazılmak için yazılmışlıktan ziyade bir yavanlık vardı. Belki büyüdüğüm için, belki kitap benim için o ilk büyüsünü kaybettiği için, bilemiyorum ama bana önceki bölümler gibi güzel gelmedi. Kelimeler büyümüş, daha yerinde cümleler gelmiş ama sanki his kaybolmuş. Bilemiyorum.Son bölüm -Güneşin Cesedi- çok hızlıydı ve tam bir fiyaskoydu. Aceleyle yazılmış bir havası vardı. Aslında yazılmak istenen farklıymış ama ortaya çıkan sonuç buymuş gibiydi. Sonunda zincirler kırılmıştı ama büyü de kaybolmuştu. Evet, istediğim şey olmuş, yalanı öğrenmiştim fakat hissettiğim şey hayal kırıklığıydı. Beklentim çok yüksek olduğu için, gözümün önünde duran şey beni doyurmadı. Büyük beklenti, büyük bir hayal kırıklığı getirdi.Son bölüm beni doyurmadı, ağzıma çalınan bal yetmedi. Okurları mutlu etmek ve beklenen onca ay boşa gitmesin diye yazılmış bir bölüm gibi hissetmekten kendimi alamadım. Bu acımasızca mı? Belki. Fakat böyle hissediyorum. Cümlelerin altını doldurmak için yazılan uzun paragraflar, sonu gelmez benzetmeler, gerçekliğini yitiren cümlelerin sonunda öğrendiğimiz küçücük gerçekten sonra, iyimser yaklaşamıyorum. Tüm aksiyonun bir sonraki kitaba kalmış olması ve o kitap içinde bekleyecek olmam beni duygusal olarak yıpratsa da işin teknik boyutunu bildiğim için bir şey söylemiyorum. Elimizde minicik bir şey ve koca koca soru işaretleri var. Üçüncü kitap ya kırılma noktası olacak ya da bir çok seri de ki gibi düşen ivmenin hayalkırıklığı... Zaten öyle olmaz mı? Sona doğru çok manyak şeylerle karşılaşacağınızı düşünüp sizi hüsrana boğan bir finalle karşılaşırsınız. Üzgünüm ama ben final kitabından pekte umutlu değilim artık. Özellikle son bölümü okuduktan sonra iyice emin oldum. Kitabı ilk okuduğumda, daha küçük ve daha karanlık bir dönemde olduğumdan Doğa'nın hisleri beni yakalamıştı. Fakat şimdi, 22 yaşında biri olarak o hisler bana aslında önceki gibi vurucu gelmedi. Ergenliğin zirvesinde bir kızın iki türlü şiddet sonucu yaşadığı iç buhranlar şimdiki halime çok boğucu geldi. Doğa kendini kurtarabilir fakat bunu istemiyor ve biz altı yüz sayfa boyunca bunu okuyoruz. Eh, bu da başarı değilde nedir? Okutuyor mu, okutuyor. Bitti. Modern dünyaya hoş geldiniz.Bazı yerler makaslanmıştı ve bu hoşuma gitmedi. Mesela ayna sahnesi. Ediz umutsuz bir şekilde Doğa'yla birlikte olmak isteyen ve bu uğurda rahat durmayan bir adam. Onun tutkusunu görebildiğimiz o kısacık bölümün iyice kesilmesi iyi değildi. Kitabın sonunda bunun için tatmin olsakta, o bölüm bence birçok okur için kırılma noktasıydı. Bunu sapıklık olarak algılamayın. Ediz'in yaptığı çoğu şeyin paragraflarca anlatılmasından sonra o sahnenin daha edebi daha psikolojik olmasına çalışarak kesilip garip bir hal alması hoşuma gitmedi. Cinsellikten bu kadar korkulmamalı. Özellikle de iki karakterin birbirine karşı bu denli çekim gücü varken.Birde değinmeden geçemeyeceğim bir bekaret mevzusu var ki Aman Allah'ım! Günümüz Türkiye'sinde kadına bir değer verilmiyor artık. Bu 'değer' için bizim çabalamamız bizim yırtınmamız gerekiyor ve bu kitap bir erkeğin 'sapkınca sahiplenme' inadından bahsediyor. Çok çirkin bir şey. Okurken beni öyle rahatsız etti ki anlatamam! Bu kitabı on üç - on dört yaşlarındaki küçük, ergenliğe yeni girmiş çocuklar okuyor ve kafalarında ister istemez bir algı oluşuyor. O küçük çocuklar büyüdüklerinde böyle erkekler tarafından ezilip sindiricekler. Hatta belki bundan hoşlanacaklar bile. Bu romantik değil, çekici değil. Bir kitabın bunu başarmaması hiç olanaksız değil. Özellikle 'çok satanlarda' olan bir kitabın! Sadece Yabancı'dan bahsetmiyorum elbette. Wattpad'teki birçok kitabın erkek karakteri böyle. Gençlerin fantezi dünyasını okumak istiyorsanız ince eleyip sık dokumanıza gerek yok. Wattpad elinizin altında. Hani düşünüyorum, böyle hastalıklı bir karekter niye yaratılmış olabilir diye, 1200 sayfa boyunca anlatılmasının amacı ne diye ama yok mantıklı bir sebep bulamıyorum. Ayakları yere basan, güçlü, erkeğe muhtaç olmayan, erkeğe ezilmeyen bir kadın karakter yazmak çok mu zor, çok mu kötü? Niye hep eziliyoruz? Niye dik duramıyoruz?Sözün özü, son kitabı bekleyeceğim. Bunca soru işaretini yazarın yazım tarzına bakarak finalde nasıl çözüme kavuşturacağını merak etsem de bekleyip göreceğim. 1200 sayfada tek bir şey öğrendiğimize göre, son kitapta da birkaç bir şey öğrenip hava da kalan sorularla boğuşuruz artık!Veyl'i okurken keşke wattpad'teki halini okumamış olsaydım diye düşünerek bitirdim kitabı. Elimde mantık hatalarının düzeltilmesinden, eklenen betimlemelerden ve sonu gelmez benzetmelerden başka minik bir yalan var o kadar. Aradan biraz zaman geçtiğinde belki düşüncelerim değişir ama sıcağı sıcağına hissettiklerim bunlar.

Latest books